Header Ads

İNCELEME: Half-Life: Opposing Force

 

DELİKANLILIĞIN ABİDESİ: ADRIAN SHEPHARD

Orijinal oyunundan bir sene sonra çıkan, günümüz DLC oyunlarına taş çıkartan delikanlı oyun. Kendisi Blue Shift ile beraber ek paket olarak sunulsa da kendi başına bir oyun olarak baktığımızda da hiç sırıtmıyor. Half-Life'ın kendisinin ne kadar ayrı bir yeri olsa da Opposing Force'un da bende yeri bambaşkadır. Zaten seriyle ilgili diğer yazılarımdan anlamışsınızdır.
(Adrian Shephard Kimdir ve Prospekt İncelemesi)




Bütün Half-Life oyunlarını ve birçok mod ya da yan oyununu oynamıştım. Opposing Force ise senelerdir kenarda yatıyordu. O kadar Half-Life hayranı olarak bilinirken bu oyunu oynamamam üzerine hemen bitirmeye karar verdim. 

Evet, bir kere daha Adrian Shephard'ın neden delikanlılığın öz evladı olduğunu anlamış oldum. Ancak senaryodan çok oyunun da ilerleyişi ve mekaniklerinden bahsetmem gerek. 1999 yılı için gerçekten mükemmel bir FPS oyunu diyebilirim.



Senaryomuzdan kısaca bahsedersek, son ana kadar gittikleri görevin ne olduğunu bilmeyen bir müfrezede onbaşı olarak oyuna başlıyoruz. Sadece Black Mesa isimli bir tesise gittiğini bilen askerler yine sıkıcı bir görev olacağından bahsederken olanlar oluyor ve Xen uzaylıların saldırısına uğrayarak uçakları düşürülüyor. 

Normalde görevleri Black Mesa'daki hareket eden her şeyi imha etmekken, Adrian Shephard'ın bu görevden haberi yok. Çünkü komutanı karaya indiklerinde görevlerini ileteceklerini söylemişti. Kazadan sağ kurtulan Shephard bir yandan neler döndüğünü anlamaya çalışırken bir yandan da bu ölüm çukurundan yakasını kurtarmaya çalışırken bizde hikayesine eşlik ediyoruz.


Normal Half-Life'a kıyasla oyundaki yenilikler ve senaryonun farklı bir tarafa işlemesi kendini buram buram hissettiriyor. Gordon Freeman olarak oynarken her şeye karşı savaşmak zor bir deneyimken, Adrian Shephard ile "Bir nebze rahatlarım, en azından asker arkadaşlarım var." diyemiyorsunuz. 

Çünkü çok nadir denk geliyorsunuz. Yalnızlık hissi Half-Life'ta her zaman başarılı şekilde verilmişti. Bu da güçlü yönlerinden biri diyebiliriz.

Normal Half-Life'a göre görülen değişikliklerden bahsetmek gerekirse ilki silahlar diyebiliriz. Half-Life'ta eğer benim gibi online'ında çok vakit geçirdiyseniz bilirsiniz ki, bazı sunucularda normal Half-Life'ta olmayan silahlar da bulunur. 

Aslında bunun sebebi oyunda hiç olmayan bir silahın eklenmiş olması değil, Opposing Force'taki silahların eklenmesidir. 


Bu silahlardan bahsetmek gerekirse levye yerine anahtar, bıçak, ağır makinalı tüfek, Desert Eagle, iki tane Xen dışı bir evrendeki yaratıktan silah (biri yeşil bir kusmuk atıyor, diğeri elektrik atıyor), ve bir de oyun içi arnacle denen yaratıktan bir silahımız var.

Bu barnacle aslında bir silah değil araç. Oyun içinde yukarıda durup salyasını aşağı sarkıtan ve yakaladığını çekip yiyen yaratıklardan bahsediyorum. O yaratıktan bir tanesini kullanarak bazı duvarlara fırlatıp kendimizi çektiğimiz olabiliyor. Tabi yılına göre pek kullanışlı bir mekanik olmasa da bazı yerlerde kullanmak hayat kurtarabiliyor.


Oyunda bir diğer değişik özellik ise dost NPC'lerin farklı kullanımları. 

İlk oyunumuzda da güvenlik görevlilerini veya bilim adamlarına kendimizi takip ettirerek bazı kapıları açabiliyorken Opposing Force'ta daha başka bir yönteme gidilmiş. 

Stabil askerlerimiz haricinde sıhhiye ve mühendis klasmanındaki askerler de işinizi görebiliyor. Eğer sıhhiyeciye gelip E'ye basılı tutarsanız canınızı dolduruyor. Mühendisi ise kendinize takip ettirip kilitli bir kapıya getirirseniz kapıyı sizin için darmaduman ediyor.


Oyundaki bir başka kendine has özellik ise düşmanlarımız. 

Tesiste bir asker olarak oynarken düşmanlarımız ise Black Ops birlikleri ile X ırkı dediğimiz farklı bir gezegenden gelen yaratıklar. Ara sıra Xen yaratıklarıyla karşılaşsak da genel olarak bu farklı gezegendeki yaratıklarla savaşıyoruz.

Half-Life oynarken genelde askerlere karşı oynasak da ara sıra Black Ops birlikleriyle de karşılaşıyorduk. Bu oyundaki zorluk ise sürekli olarak Black Ops birlikleriyle karşılaşmak. Çünkü kendileri askerlere nazaran çok daha atikler ve daha ağır zırhlılar. 

Zaten eski bir oyun olan Half-Life'ın en büyük eksisi düşman NPC'lerin auto-aim'e sahip olmasıyken, siper almadan savaşa girmeniz çok büyük bir hata olur.


Adrian Shephard'ı neden bu kadar övdüğümüzü kısaca hatırlatmak gerekirse, kendisi 22 yaşında bir asker. 

Normalde görevi bütün tesisi yok etmekken, bundan haberdar olmadığı için güvenlik görevlileri ve bilim adamlarına saldırmak yerine onlarla işbirliği yapıyor. Yoluna giderken bazı karşılaştığı dostları sayesinde terörist başı Gordon Freeman'ın yok edilmesi gerektiğini öğrenince bir yandan çıkış yolunu ararken, bir yandan da hedefini yok etmenin peşine düşüyor. 

Emelini gerçekleştirme peşinde Black Ops birlikleriyle de çatışan Shephard, tesisi patlatmak üzere kurulan nükleer bombayı da durduruyor. 

Freeman'ı yakalayamadan Xen gezegenine gittiğini gören Shephard, tesisin başka bir yerinde farklı bir gezegenden gelen bir yaratığın geldiğini öğrenince onu da yok etmek üzere sorunun olduğu yere gidip görevini başarıyla bitiriyor. 

Yani kısacası hem görevini yerine getirmeye çalışıp, hem hayatta kalıp hem de farkında olmadan dünyayı kurtarıyor. Bu yüzden en az Gordon Freeman kadar Adiran'ın da bazı şeylerde hakkı olduğunu düşünüyorum. 

(SPOILER ALARMI: G-Man'in de Adrian'ı işe alması cabası tabii!)



Uzun lafın kısası, grafiklere takılmaksızın her FPS sever oyuncunun bu oyunu oynaması şart. 

FPS sevip de zaten Half-Life serisini oynamayanlar için FPS türünün en büyük hainleri desem, abartmış olacağımı sanmıyorum! (Görsel Şef Notu: Deme öyle deme.) Ha deneyip de sevemeyenler, evrene ısınamayanlar için bir şey diyemem tabii, zevk meselesidir. 

Steam'de indirimsiz güncel fiyatıyla 10.50TL olan oyun sonuna kadar hakkını vermekte. 

Ortalama oynama süresi ise 5-6 saat denilebilir. Günümüzde çizgisel senaryolu oyunların uçuk fiyatlarına bu sürede bir deneyim yaşatırken 1999 senesinde Valve, ek paket oyunu için böyle bir saat deneyim sunuyor.

Opposing Force ve Blue Shift gibi Half-Life evreninde geçen bu iki tane kaliteli oyunu bize kazandırdıkları için Valve'ın onayında bir geliştirici ekip olan Gearbox Software'a da ayrı teşekkür etmezsek olmaz.



Gün geçmesin ki ben bir yazımda daha Half-Life'ı övmeyeyim. Sizin düşünceleriniz nedir? Half-Life evreniyle zaten tanışıyor musunuz yoksa biraz daha uzaktan mı bakıyorsunuz? Kedinin ciğere baktığı gibi bakmayın efendim denemesi ucuz zaten! 

En kısa sürede Half-Life evrenine dalıp, Discord'da benimle uzun muhabbetlere katılmanızı temenni ederim. Hoşça kalın :)



Hiç yorum yok