Header Ads

Runeterra'dan Hikayeler | Ayarsız Elias - 4. Bölüm: Yolculuk



 IV


Yaşadığı trajedinin üzerinden günler geçmişti. Arkasında ona ne olduğunu bile bilmediği babasını ve kontrolü kaybettiği için ölmüş annesini bırakmıştı. Bu esnada Ekko, hem Elias ile ilgilenmiş, hem de kendi işlerini halletmişti. 



Gün geçtikçe Elias, biraz daha hareketleniyor, yemeğini yiyor ancak sebep olduğu şeyi unutamıyordu. Kimse de unutmasını beklemiyordu. Ardında bıraktığı babasını dahi kafasında arka plana almıştı. Sanki babası da orada ölmüş gibi davranıyordu. Artık hayatı eskisi gibi olmayacaktı, kendini suçluyordu... 

Başka bir günün sabahında saklandıkları evimsi yerin içerisinde heyecan ve neşe dolu bir gülüş patladı. Gülen Ekko'ydu. Sevinç naralarını duyar duymaz yerinden sıçrayan Elias, uzun süre evin keder dolu olmasından gerek bayık gözlerle Ekko'ya sordu;

"Ne oluyor be sabah sabah?"




"Wheeeemm bap baaaaammm! Sonunda senin ihtiyarın projesini bitirdim ve geliştirdim! Artık daha sağlıklı bir makine oldu."

Elias, eldivene iğrenerek bakıyordu. Patlamaya sebep olan ve annesini öldüren şeyin o ve öfkesi olduğunu düşündükçe sinirleri geriliyordu.

"O sıçtığımın eldiveni o gece Zaun'da kaç kişinin canını aldı farkında mısın? Yok et onu, parça pinçik et!"

"Hey hey sakin ol kanka. Bak aklından ne geçtiğini biliyorum. Kendini suçluyorsun. Annenin ölümüne senin hatan olduğunu düşünüyorsun. Halbuki sorun başından beri eldivendeydi!"

Elias, bir an duraksayıp düşündü. Haklı olabilir miydi? Eldivenin suçu muydu gerçekten? Peki ya öfkesi?

"Ne olursa olsun, orada öfkemi kontrol etmeliydim. Eldiven yanlış da olsa, benim hatam var."

Ekko sıkılmış ve bunalmış bir suratla,

"Bu senin hatan değil. Öfkelenmekten bahsetmiyorum, öfkeli biri olmandan. Sıradan biri değilsin Elias. Çok özel bir güce sahipsin. Bu eldiven, bunu anlatıyor."

Elias gözlerini eldivene çevirerek düşündü. Ekko'ya hak veriyor ancak içinden bir ses hala suçlu olduğunu söylüyordu. Karar verir vermez elini eldivene geçirdi ve mekanizmanın daha sağlam olduğunu anında hissetti.

"Bu... Bu, inanılmaz! Çok farklı hissediyorum."

"Teşekkürünü sonra edersin, biraz daha iyiysen sana kötü haberi veriyorum."

Ekko, Elias'ın tepkisini bile beklemeden yapıştırdı.

"O geceden sonra Baronun bütün adamları dahil tüm Zaun çeteleri peşine takıldı. Seni buradan çıkarmazsak eninde sonunda Hiçlik'in dibini boylayacağız."



Elias, Ekko'nun söyledikleriyle kazandığı heyecanını yitirmiş, tekrar eski ruh haline geri dönmüştü. Lanet gibi yapışmıştı yakasına, gözünün önünden silemiyordu o anı. Elias uzun süre kendi fikirleriyle çatışıp düşünse de mantıklı olanı seçmeyi, Ekko'yla hareket etmeyi tercih etti.

Her şeyini toparlayan Elias, Ekko'yla beraber yola çıktı. Harabelere girdiği günkü gibi başına kapüşonunu da çekmişti. Dikkat çekmemek namına sıradan Zaun vatandaşı gibi davranmaya çalışıyordu.

Ancak tam Piltover'ı gören çarşının açıldığı yolda bir kaç çete üyesi olabilecek serseri ile karşılaştı. Niyetleri haraç kesmekti. Elias, serserileri baştan aşağı süzdükten sonra çokta çetin olmayan bu elemanları yolundan çekmek için kolunu sıvadı ve kapüşonunu indirdi. O sırada serseriler eldivenden onun kim olduğunu anladılar.

"Ayarsız Elias!!"

Korktuklarını belli ederek şaşırdılar ve özür dileyerek penguen adımlarıyla oracıktan tüydüler. Elias ise bu durum karşısında şaşırmış kalmış hatta donmuştu. Ekko omzuna vurarak,

"Anlaşılan şanın epey bir büyümüş heh?"

Elias ise serserinin "Ayarsız" demesine takılmış ve belli etmeden buna üzülmüştü. Dönüp son kez Zaun'un sokaklarına baktı, derin bir "ah" çekti ve kapıdan yürüdü. Buradan sonra Ekko onu yalnızca uğurlamakla kalmıştı zira Ekko'nun yeri burasıydı ve Elias bunun farkına varmış, hiç soru sormamıştı.

"Teşekkürler Ekko, her şey için."

Ekko sadece gülerek, arkasından yumruğunu göğsüne vurarak onu selamladı. Elias ise kafasını kaldırdığında gördüğü ilk şey Piltover'ın Zaun'a getirdiği ışıktı. 


Çürümüş kokuların arasından güneş sızıyordu. Parfüm ve temizliğin kokusunu şimdiden içine çekebiliyor, bambaşka bir yere geldiğini hissedebiliyordu. Eskimiş asansörün "Beni yağlayın!" diye bağırışı kulaklarına hoş gelmeye başlamıştı. 

Kondüktör bilet paralarını toplayabilmek için insanları itip dururken pencereden aşağıya doğru baktı Elias.

Arkasında yeşil yosun rengini bırakıp gökyüzünün kutsadığı şehre doğru gidiyordu. Tabii asansör düşüp parçalanmazsa, ölmeleri de cabası. Aklında hiçbir şey yoktu, sadece anın tadını çıkarmaya çalışıyordu.

Bundan sonra yalnız ve rotasız kalmıştı. Piltover, onu bekliyordu...



Devam edecek...



Hiç yorum yok