Header Ads

İnceleme: Luigi’s Mansion 3 | BÖÖÖ, Korktun Mu?



Nintendo hepimizin bildiği gibi oyun dünyasına yön veren büyük bir oyun firması. Büyük oyun firmalarının da pek çok büyük markası olur, mesela Nintendo’nun Mario’su, Pokemon’u, Zelda’sı, Donkey Kong’u ve Metroid’i var. Fakat bu markaların tamamı popüler markalar olmasına rağmen daha fazla popüler olan diğerlerinden sıyrılan markalar var. Bu bahsettiğim daha popüler markalar da kuşkusuz Mario ve Pokemon'dur.

Mario. Nintendo’nun yüzakı, oyun dünyasını kurtarırken kullandığı enstrümanı ve günümüz dünyasında aktif olarak devam eden nadir AAA platform oyunu serilerinden. Mario’nun kardeşi Luigi’yi hepimiz biliriz, ilk çıkan Super Mario Bros oyunundan beri var olan yeşil kıyafetli kardeş.



2001 senesinde acaba kendisine özel bir oyun mu yapsak diye düşünüldü ve ilk Luigi’s Mansion oyunu o vakitlerde yapıldı. İlk oyunundan size daha önce bahsetmiştim, bu sebeple bugün 2019 senesinde en son çıkmış Luigi’s Mansion 3 oyunundan bahsedeceğim.

Luigi’s Mansion 3’ü ilk gördüğümde “Nintendo sinekten yağ çıkarıyor abi herkese oyun yapmışlar.” diyordum. Luigi’s Mansion 3’ün yanında Captain Toad oyununu da görmemin etkisi vardı tabi. Çok da üzerine düşülmemiş kütüphane kalabalıklaştırma oyunlarından zannettim ve oyuna biraz önyargılıydım.

Daha sonrasında YouTube Türkiye’de az miktarda olan Nintendo içeriği ağırlıklı kanallardan oyunun ilk oynanış videolarına baktım. Bu izlemeler sonucunda şaşırtıcı şekilde hoşuma gitti ve almam, oynamam gerekir dedim.

Oyunu oynamaya başlayınca oyun daha da hoşuma gitti ve şu an gönül rahatlığıyla hayatımda oynadığım en iyi oyunlardan birisi olduğunu söyleyebilirim.

Hikayesi kısaca şöyle, Prenses Peach, Mario, Luigi ve toadlar davet aldıkları bir otele tatil yapmaya giderler. Daha sonrasında ortaya çıkar ki oteldeki herkes hayaletmiş ve King Boo herkesi tuzağa düşürmüş. 



Luigi, King Boo’dan kaçarken Elvin Gadd’ın icadı olan bir Poltergust bulur ve Elvin Gadd’ın da kendilerinden ayrı şekilde buraya davet edildiği, onun da kendileri gibi tuzağa düştüğü ortaya çıkar. Oyunun sonuna kadar amacımız tuzağa düşen tüm dostlarımızı kurtarmaktır.

Otelde ilk gördüğümüz 3-5 kat otelin default hali gibi olsa da geriye kalan bütün katlar farklı temalara sahip. Piramitlerden tutun, korsan gemisine ve hatta spor salonuna kadar farklı farklı pek çok tema var ve mekanın oynanışa direkt etkisi var. 

Oyundaki her katta, o katın temasına uygun bir boss fight var ve her biri birer bulmaca. Adeta yeni görsel ve yeni mekaniklerle yapılmış eski bir oyun gibi. Günümüzde bu tarz bulmacaya dönen boss fightlar pek yok, artık kullanıcının zekası, yaratıcılığı ve dikkatini sınamaktan ziyade boss fightların amacı epik bir deneyim yaşatmak.

Hayaletlerle boğuşmak bosslardan ibaret değil tabii ki. Normal hayaletler yani boolar da var ve farklı niteliklere sahip bosslar kadar güçlü olmasalar da minik zorluklar çıkaran farklı özellikteki hayaletler de mevcut. 



İlk oyundan bir büyük farkı da hayaletleri çekme konusunda görüyoruz. Hayaletleri çekerken yeteri kadar kavrayınca sağa sola hızlıca vurup dirençlerini daha kolay kırabiliyoruz ve bu özelliği kullanırken gördüğüm görüntü bile çok hoşuma gitti.

Oyunun en sevdiğim bir başka kısmıysa bitiş jeneriği olmuştu ki, bir bitiş jeneriği ve creditler anca bu kadar güzel olabilir. Hatta daha genelleyici konuşayım oyunun sanat tercihi gerçekten çok iyi, oynadığım her dakikasından inanılmaz keyif aldım.

Bunu oyunu oynamadan önce söyleyeceğim söylense inanmazdım ama bu oyun konsol aldıracak oyunlardan birisidir. The Legend of Zelda Breath of the Wild’dan sonra en sevdiğim oyun oldu. Bu oyunu Nintendo Switch sahibi herkes oynamalı, herkese tavsiye ediyorum. Kendinize iyi, güzel oyunlar oynayın, şimdilik hoşça kalın ve görüşmek üzere.



Hiç yorum yok