Header Ads

İnceleme: Harp: Vefa (GÖMMECE)


 HER SEFERİNDE DAHA KÖTÜSÜ GELİR Mİ DİYORUM VE GELİYOR

En son oynamaya çalışmaya çalıştığım yerli FPS oyunu tam bir faciaydı. Bağımsız yapımcıları burada gömmek gerçekten hoşuma gitmese de, arkadaşlar eğer oyununuz BİTMEDİYSE yayınlamayın. Bence çok açık konuştum.

Üstelik işin en acı kısmı ise ben bu oyunu seneler önce satın almıştım. Yeni deneme fırsatı buldum. Yani yayınlandıktan sonra da tek güncelleme atılmamış sanırım. Bu atılmış haliyse ilk hali neydi bilmek istemiyorum. Pazarlama dediğimiz şey ürünü üretip sattıktan sonra da devam eder.

Sanırım oyun sektöründeki üretici arkadaşların büyük bir pazarlama eksiği var. Neyse uzatmadan oyunumuza geçelim, pazarlama dersi vermenin sırası mı şimdi be editör!



Bu sitede iyi niyetle yaklaştığımız, bağımsız yapımcılar tarafından üzerine uğraşılmış yapımları da ağırladık. ANCAK BU ONLARDAN BİRİ DEĞİL! Küreklerinizi alın, başlıyoruz!

Oyun başlarken bize düşük bütçeli sinematiklerle bir hikaye anlatıyor. 

Ahmet ve Abdullah, Osmanlı zamanında  iki tecrübeli askerdir. Bir savaşta esir düşerler ve esir düştükleri ülkede mahkum olurlar. Seneler boyunca mahkum kalırken bir haber alırlar ki Osmanlı esir kaldıkları ülkeye saldırıyor! Fırsattan istifade bir şekilde zincirleri kırıp, Osmanlı ile eş zamanlı şekilde saldırı düzenleyerek ülkeyi devirmeyi planlarlar.

Genel olarak incelemelerde senaryo olarak çok bir beklentiye girmesem de yanlış yaptığımı fark ettim. Artık Türk oyunlarında senaryodan beklentiye gireceğim. Birçok konuda sıkıntıda olabiliriz, imkanlar el vermeyebilir. Fakat senaryo yazmak bu engellerin hiç birine takılmaz. Tek yapmamız gereken oturup saksıyı çalıştırmak. Senaryo vasatın altında, FPS oyunu olduğu için geçmiş değerlerden yararlanılarak üstü kapatılmaya çalışılmış. 

Senaryonun vasat değil de cidden kötü olmasının sebebi ise oyun içinde kesinlikle senaryoyla bağlantılı sahneler oynamıyor olmamız.

Öncelikle Ahmet ve Abdullah'tan bahsediliyor ama biz bütün oyun tek başımıza oynuyoruz!?

 Silah bulmak için karakola girdiğimde en az 5 askeri yakın dövüşle indiriyoruz ama sadece izliyoruz. Sonra silahları alıp normalde 2 saatlik, ancak oyunun kötü harita dizaynından dolayı 5 saatlik sıkıcı bir silah ateşiyle oyunu oynadıktan sonra milli duyguları sömürüyle beraber oyun bitiyor. 

Bir bölümde çok garip bir şey denenmiş, bayağı sürrealist bir deneme. Oraya da değineceğim.

Unreal Engine'in ücretsiz olması çok güzel ama keşke biz Türk'lere paralı olsa. (G.Ş. Notu: Kızgınlıktan diyor hep) Yani ücretsiz oyun geliştirelim diye girip, hiçbir başlangıç ayarını değiştirmeden oyun tasarlamak gerçekten çok saçma. 

Soldier Of The Universe'de olduğu gibi bu oyunda da zıplama mekaniği sanki yer çekimi düşük bir gezegende zıplıyormuşuz gibi. Eğilme mekaniğindeki gerçeklik zaten sıfır. 

Sağ tık ile nişan alırken sanki havada samuray kılıcı savuruyormuş gibi çıkan rüzgar seslerinin tadından yenmiyor. Sağ tıkla ateş etmediğiniz sürece bir crosshair yok. Herhalde Zula'ya falan kiraladılar, neden yok bilmiyorum.

 Grafikler de işte Unreal Engine'in hazır asset'lerinde neler varsa onlar.

Kontrolleri de gömdüysek biraz da yapay zekayı övelim (!). 

Hayatımda karşılaştığım en gerçek üstü, en dakikalarca incelediğim yapay zeka diyebilirim. Nişan yardımının tillahını alan bazı botlarla kapışırken sağ yanımda masumca duran o düşman botu unutamıyorum... O bakışı, tüfeği tutuşu, tek mermide indirdim tabii. 

Düşmanların uzak mesafeden de olsa bizi çat diye vurabilmeleri, tek mermide 20 can yemeleri, bir süre üzerlerine gitmezsek onların bize doğru hiç saklanmadan açıktan koşmaları çok özel. Gerçekten gözlerimi dolduran cinsten bir yapay zeka oldu.


Seslendirmeyi yapan arkadaştaki özveriye hayran kaldım (!).

Seslendirme de sanırım yapımcı ekibin arkadaş grubu arasında en arka planda durup hiç iş yapmayan birine de iş olsun diye verilmiş. 

Hadi prodüksiyona, ses kalitesine bir şey demiyorum da, hocam anlatırken bari biraz özen gösterseydin ya. Hani ortada çok bir şey var demeye bin şahit ister ama sonuçta var. Onun saygısına azıcık uğraşsaydınız keşke.

Oyun içindeki nefes sesleriyse başlı başına KOCAMAN BİR EKSİ. Karakterin sanki astım hastası gibi sürekli nefes alıp vermesi sinir bozan cinsten. Yürüme hızımız bir askerden çok, alışverişe çıkmış bir anne hızındayken koşma ile her yere yetişmeye çalışıyoruz. 

E tabii ki de çok sevgili yapımcılar gerçekçiliğe dayanarak koşmayı da sınırlandırmış, yoruluyorsunuz! Yorulduğunuzda da karakter nefesleniyor ama tekrar dinlendiğinde koşmasanız bile o nefes sesleri kesilmiyor. Artık nefes alma be adam rüyalarıma giriyorsun...

Bunun dışında karakterin ölürken "eşhedü" ve yeniden doğduğunda "bismillah" demesi de aslında fena bir detay değil. Daha da uğraşılmış bir oyun olsaydı güzel bir detay sayabilirdim. 

Osmanlı askeriyiz, Müslümanız vs. diyebilirdim ama bu özensiz yapımda bu seslendirmeyi duymak çokta samimi hissettirmedi.

Bölüm tasarımları ilerledikçe rezil olmakta birbirine meydan okuyor.

İlk bölümdeki vasat tasarımdan sonra, ikinci bölümde market alışverişindeki bir anne hızında yürüyen karakterimize kocaman bir alan veren koca yürekli oyun be! Madene inmek için patlayıcı bulmamızı söyleyen bölümü oynadıkça aşağı inmek için bir asansör buluyoruz. Şansa bakın ki buna da elektrik lazım. (E hani patlayıcı buluyorduk? Neyse karıştırmıyorum orasını.)

 Elektriği vermek için de ne lazım olduğu bilgisi yok. Bu yüzden o yavaş hızla kocaman haritadaki her elektrik kutusunu didik didik ediyorsunuz ancak çözüm sadece traktörün aküsünde çıkıyor. 

Oyunda yönlendirme de sıfır. Oyuncu haritayı gezerken vakit harcasın da oynama saati artsın oyunu iade edemesin yani çok zehir kafalar.

Bu bölümü geçtikten sonra da sıfır aksiyon devam eden oyun üçüncü bölümde madende de sıfır aksiyon devam ediyor. Orada da gereken yeri geçtikten sonra oyunun en sürreal kısmı geliyor. Evet, DOOM'a ışınlanıyoruz efendiler. 

Sanki bir Xen'e, bir Mars'a gelmişçesine bir mekanda hem düşman askerlere hem de fantastik yaratıklara karşı savaş veriyoruz. Buradaki bölümün mantığının ne olduğunu gram anlamış değilim. 

Bu bölümden sonra da ilk oynadığımız bölümdeki gibi vasat savaşlı bir bölüm oynadıktan sonra da oyun zaten bitiveriyor.

İncelemenin özeti, lise zamanlarımda "Türk yapımıdır, zaten ucuz. Alayım da destek olayım."  kafasıyla aldığım bu oyun için keşke para iadesi hakkım olsaydı. He "Kaç liraya aldın?" derseniz 10 liraya aldım fakat o zamanın 10 lirasıyla en azından bir öğlen arası karnım doyardı. Ne diyebilirim ki?

Siz siz olun efendiler, eğer oyun geliştiriyorsanız lütfen oyununuz tamamen bitmeden yayınlamayın. Tamamen bittiğini düşünüyorsanız da lütfen KENDİNİZ BİRDEN FAZLA DEFA oynayın. "Ben bu oyunu oynar mıyım?" deyin. Kendinize dürüst olun. Kendinizi limonlu sodayla şımartın. Mecükle eğlenin.

 Herkese iyi günler dilerim efenim!

Hiç yorum yok