Header Ads

İNCELEME: SOLDIERS OF THE UNIVERSE

İlk çıktığı zamanda fütursuzca eleştiriliyordu, hala da öyle. Uzun süre sonra merakıma yenilip, fiyatının düşük olmasına aldanıp denemek istedim, ancak... Sonuçlar pek iç açıcı değil. Hem de hiç değil. Çünkü bazı insanların bağımsız yapımcılara toleranslı yaklaşmadığını ve acımasız olduklarını düşünüyordum, lakin bu oyuna kadar. Bu oyun ne kadar kötü inceleme aldıysa hepsini sonuna kadar hak ediyor :D . Neden mi? Gelin anlatayım.


Kendilerinin Türk yapımı bir FPS oyunu olduğunu iddia eden bu varlık, bu ileri geri gidilen, bazı ateş sesleri olan, keskin nişancı tüfeği sesinin CS 1.6'dan alınıp oluşturulduğu garip bir kombinasyon bu. Ancak bir oyun değil!

Yeni oyun geliştiricilerine desteğim her daim tamdır ama amaçları gerçekten oyun yapmaksa. Oyunun senaryosundan başlayarak anlatalım. 15 Temmuz 2016 tarihinde, Türkiye'deki darbe girişimi esnasında Beyaz Saray'da (?) oturan bir karakterimizin telefonu çalıyor. İsmi Hakan olan baş karakterimizin babası, Türkiye'de darbe girişimi olduğunu ve ortalığın karışık olduğunu söylerken babası vurulmaktadır. Sonrasında telefonun kötü birinin eline geçtiğini anladığımız bir karakterin konuşması üzerine Hakan babasının intikamını alacağına dair yemin eder. 

Babasının cenazesi için İstanbul'a gelen Hakan, cenazede babasının bir dostu olan Barbaros'la tanışır. Barbaros'un da Armoya adında bir gizli bir şirketi, üstün teknolojiler için çalışmaktadır. Hakan öğrenir ki babası aslında bu şirkette yönetim heyetindeymiş. Babasının vefatından sonra heyette bulunan babasının koltuğuna geçmesi istenir. Şirketin yararı içinse Suriye sınırında bazı teröristlerle çatışmak üzere (???) bir ekiple görevlendirilir. Oyunumuz da 5 operasyondan oluşacak şekilde Orta Doğu'da geçmektedir.

Tabi, ben size senaryoyu üstünkörü anlatıyorum. Biraz detay vermem gerekirse, Armoya denen şirketin "Kainat Kılıcı" isimli bir robot yaptığı, Türkiye Cumhuriyeti için gündelik teknolojilerin geliştirilerek yerlileştirilmesi gibi çalışmaları içeriyor. Tabi, bunları söyledikten sonra da anlı şanlı tarihimizden bahsetmeyi, Osmanlı'nın ne kadar merhametli olduğunu da anlatmayı es geçmiyor Barbaros efendi. "Dünya beşten büyüktür." söyleminin de oyunun senaryosuyla ne alakası olduğunu çözemesem de bu söylem de oyunun içinde birebir yer almakta. :D


Senaryo hakkında kişisel görüşlerime geçmeden önce diğer etkenlerden de bahsedersem daha sağlıklı olur.

Oyunun iki artısı var. Seslendirmeler ve grafikler. E bunların da bir oyunu oynamak için yetmediğini herkes biliyordur. Seslendirmeleri övdüğüme de bakmayın, ilk sinematiklerde adım seslerinin yankılanmasıyla da Half-Life 1'in ilk halini anımsamıyor değiliz.

Grafik kaplamalarının da iyi olmasından sonra artık diğer rezalet ötesi şeylere geçelim. Oyunun hitbox'ları baştan aşağıya bozuk. Zıplama mekaniğinde sanki yer çekimi bir tık azaltılmış gibi hafif uçarak zıplanıyor. Oyunun zorluğunu ne seçerseniz seçin düşmanlar size hep auto-aim açık bir şekilde vuruyor. Üstelik nerelere dizildiğini de görmeniz için bir zaman yok, 500m hatta 1km öteden tam kafanıza mermi atabiliyorlar. Ancak siz onları oyunun kötü render'ından dolayı göremiyorsunuz. 



Ekip arkadaşlarınız da 5 kişi olmasına rağmen kırk yılın başı bir düşmanı ya indiriyorlar ya indirmiyorlar. Ayrıca hepsi açtığınız yollarda peşinizden koşmak dışında bir işe yaramıyorlar. Sadece bir ekip arkadaşınızdan cephane ikmali yapabiliyorsunuz. Düşmanın auto-aim kullanması yetmiyormuş gibi hasar aldığınızdaki silahın sarsılması da piyasadaki rakip FPS oyunlarına göre gereğinden fazla ve abartılı kaçıyor (Piyasadaki hangi FPS oyununa rakip olabilecekse tabii!). 

Bölüm dizaynları baştan aşağı fiyasko, dediğim gibi rakiplerin zaten uzaktan vurmasının auto-aim'den sonra en büyük sebebi de bu. Yapay zekayı düşünmek bile istemiyorum! Bazı düşmanları vurup yol açtığımda takım arkadaşlarım ilerliyorlar ve mevzileniyorlar. Ancak geçtikleri yerde bir düşman var ve iki tarafta birbirini hiçbir şekilde vurmuyor. Bende masum masum yolun temiz olduğunu düşünüp yoluma devam ederken, aslında siperin arkasına saklanan düşman beni gördüğü gibi beni öldürüyor. 



Ayrıca can barı olayı da başlı başına saçmalık. 5 saniye hasar yemediğiniz anda canınız çok hızlı bir şekilde eski haline dönüyor. Oyunda koşarken aniden bir düşman çıkınca dönüp vurayım diye bir olay yok yani. Hemen saklanıp, onun sipere yattığı sırada nişanınızı koyup beklemeniz gerekiyor ki bazen o bile işe yaramıyor! Adam siperden çıkarken ateş eder de sizi tutturursa (ki ıskalamıyor) aim'iniz kaydığı için saklanmak zorunda kalıyorsunuz. Ayrıca düşmanlar olduğu yerde arada sipere yatıp kalkıp ateş etmekten başka hiçbir şey yapmıyorlar. 

Yürürken veya koşarken gördüğüm düşmanın sayısı bir elin parmaklarını geçmez diyebilirim. Hah, bu arada vuruş hiss,yatını tarif etmeme gerek yok, ha havaya sıkmışsınız ha düşmana. Sıfır. Kocaman bir sıfır.


Oynanışı yeterince iyi ilettiğimi düşünerekten bazı kişisel düşüncelerimi de belirtmeden geçmiş olmayayım.

Öncelikle oyunumuz ne yazık ki bir oyun olma amacı değil, bir ticari rant amacıyla yapılmış. Bunun en büyük kanıtı, bir iki seneye kadar her kanalda birbirinin kopyası, sadece milli ve dini duyguları sömüren askeri dizileri aratmayan bir senaryosu olması. Yani gerçekten, oyunun senaryosunu yazan kişi sanırım TV sektöründe satacak yer bulamayınca boşa gitmesin diye oyun yapalım demiş. Ancak o işler burada öyle dönmüyor. Yeni jenerasyon söylemlere değil icraata bakıyor. Gerçekten düzgün, güzel vurma hissiyatlı bir oyun yapabilseydiniz bir nevi senaryonuza gaza gelebilirdim (!) ama böyle bakınca propaganda aracından başka bir şey gibi durmuyor.


Sevgili oyun yapımcıları, samimi olanlara sesleniyorum para kazanmaya çalışanlara değil. Lütfen oyunlarınızı yaptıktan sonra ya da yaparken test aşamasına sokun. Oyunu oynayın, kendi kendinize düşünün ve "Ben olsam bu oyunu oynar mıydım?" diye sorgulayın. Eğer cevabınız olumsuzsa tekrar üstüne düşünün ve tekrar geliştirin. Evet bu süreçler zor süreçler ancak layıkıyla bir oyun yapmayı başarmak demek, başta maddi bir gelir sağlamasa da sizin saygınlığınızı artırır. Saygınlık devamında parayı da getirir. Bu süreci doğru oturtmanız gerekir. Burada yeri geldiği zaman bağımsız yapımcıların oyunlarını inceliyoruz. Oyun olarak ne kadar çok açıdan eksik kalsalar da hiçbirini bugüne kadar tabiri caizse "Gömmedim.". Çünkü gerçekten oyun yapmayı amaçlıyorlardı, bazı duyguları kullanarak para sömürmeyi değil.

Uzun lafın kısası, 10 lira olan bu rezaleti almak yerine gidip bir çiğköfte dürüm falan yiyebilirsiniz. En azından midenize bir şeyler girmiş olur. Bugünlük benden bu kadar, Mecükle kalın!




Hiç yorum yok