Header Ads

Ahri: Merhamet Dilenmek İçin Çok Geç




Biz bu güzelliğin öpücüğünden kurtulamamış olacağız ki ikinci yazıyı yazma gereğinde bulunduk. E, biliyorsunuz kimse ona karşı koyamıyor..

Pazar yeri, tütsü ve çürümüş sebze kokuyordu. Bundan hoşlanmayan Ahri, kokuyu unutmak için elindeki güneştaşı mücevherleriyle oynuyor, parmaklarının arasında gezdirerek birbirine çarpıyordu. Taşlar o kadar güzellerdi ki, onlara cayır cayır yanan ateş şekli verilmişti ve taşlar iç içe geçtiğinde kusursuz bir küre oluşturuyordu. Bu taşları kendini bildi bileli yanında taşısa da nereden geldikleri hakkında bir fikirleri yoktu.

Pelerinini 9 kuyruğunun etrafına dolamış yürürken yeni bir çevrede olsa bile onu çevreleyen gizli büyüler rahatlatıyordu. Cilalı taşlar, denizci bir kabilenin efsanelerinin işlenmiş olduğu kabuklar, kemikten oyma zarlar ve diğer ıvır zıvırlarla dolu örme sepetlerle donatılmış bir tezgahın önünden geçti.





Ak sakallı tüccarın "Göklerin mavisiyle uyumlu bir mücevher ister misin?' sorusu dikkatini çekmiş olacaktı ki durup yaşlı adama baktı. Adam bu sırada konuşmaya devam ediyordu. "Tek bir ağlakkuzgun tüyü ya da jubji ağacı tohumu karşılığında sana bu gök mavisi mücevheri verebilirim. Bana ikisi de uyar." diyerek cümlesini bitirdi. Ahri yavaşça gülümseyerek adamı kibarca reddetti ve dolaşmaya devam etti.

"Falcı! Gelin falınıza baktırın!" diye bağırdı menekşe gözlü güzel bir kadın. "Kime aşık olacağınızı ya da bir tutam burdok köküyle nasıl şanssız durumlardan kurtulacağınızı öğrenin. Eğer geleceği ilahlara bırakmayı seçtiyseniz gelin geçmişiniz hakkında birkaç soru cevaplayalım. Ancak yine de zehirlenerek ölme riski taşıyıp taşımadığınızı öğrenmenizi öneririm." Tam o sırada çörek yiyen bir vastaya tedirgin bir şekilde kadına baktı. Kadın gülümseyerek cevap verdi: "Hayır ve bu seferki benden olsun." Gözlerini Ahri'ye çevirdi.

"Asıl sen karanlık ve gizemli bir geçmişe sahip birine benziyorsun ya da en azından paylaşmaya değecek hikayelerin var gibi. Bana sormak istediğin zor sorular var mı?"



Ağır tütsü kokusundan pek bir şey hissetmese bile kadının boynundan gelen ıslak post ve baharatlı ter kokusu Ahri'yi duraksatmaya yetmişti.

"Teşekkürler ama hayır. Biraz daha bakınacağım." dedi. "Korkarım bu pazarda başka Ymelo taşları bulman mümkün değil. Mesela o elindeki gibi." diye devam etti ve başıyla Ahri'nin elindeki taşları işaret etti.

Ahri kadına yaklaştı, yaklaştıkça ürperdi. Heyecanını belli etmeden "Bunları daha önce gördün mü? Nereden geliyorlar?" diye bir soru sordu.

Kadın Ahri'yi süzdü ve yavaşça cevap verdi.

"Yani en azından Ymelo olduklarını düşünüyorum. Onları kendi gözümle hiç görmedim. Hayatı boyunca çok az taş oydu ve setlerin çoğu savaş sırasında birbirlerinden ayrıldı. Bu yüzden son derece nadir şeyler." 

Ahri kadına her kelimesinde biraz daha yaklaşıyordu. Kadın kendini "Hirin" olarak tanıttı.

"Bu zanaatkârı nerde bulabileceğimi biliyor musun?" diye sordu Ahri. Hirin gülümseyerek "Hiçbir fikrim yok. Yine de eğer içeri girersen sana bildiklerimi anlatırım." dedi.




Ahri pelerinini sıkıca tutup heyecanlı bir şekilde falcının duvarları hayvan derisi kaplı karavanının içine girdi. Falcının "Çay?" sorusuna başını hafifçe evet şeklinde sallayarak cevap verdi.

Hirin ne kadar taşlara bakmak istese de Ahri taşları kendine yakın tutuyordu. Hirin gülümseyerek "Bu taşların senin için önemli olduğunu düşünmeye başladım. Merak etme çalıntı güneştaşları satmak gibi bir niyetim yok." dedi alaycı bir gülümseme ile. 

"Bana bunların nereden geldiğini söyleyebilir misin?" diye sordu Ahri isteksiz bir şekilde taşları kadına uzatırken. Hirin taşları eline alıp ışığa doğru kaldırdı. "Mükemmeller nasıl böyle birbirleriyle kusursuz uyuyorlar bilmiyorum. Böylesine hiç rastlamadım." dedi. Ahri meraklı gözler ile Hirin'i takip etmekle yetindi. Hirin devam etti: "Efsaneye göre Ymelo binlerce yıllık fosilleşmiş kertenkele yumurtaları toplayarak onları karmaşık şekillerde oymuş. 

Bu kadim kertenkeleler Ghetu denizi kuruyup çöle dönüşmeden önce yaşamışlar ve onlardan geriye sertleşmiş kemikler ve toz kalmış. Ymelo taşları daha büyük bir heykeli tamamlayan küçük parçalar olarak tasarlanmıştı." dedi ve taşları sallayarak ekledi: "Tıpkı geçmişindeki kayıp hikayeler gibi bu taşlar da birleştiklerinde farklı şekiller ortaya çıkaran parçalara sahip. Geçmişe ulaştığı zaman neye dönüşeceğini kim bilebilir? Kayıp parçaları bulduğunda bilmek isteyeceğin kadar şey öğrenebilirsin."

Ahri kadına bakarak "güzel sözler..." diye mırıldandı. Bir anlık sessizliğin ardından Hirin sinsice kıkırdadı. "Birazı gerçekten doğru, birazı kendi uydurmam. Falcı öngörüleri kusursuz olmalı, duymak istediğin şeyleri söyleyip yanımda kalmanı sağlıyorum." dedi avcı bıçağını çıkartırken ve ekledi: "Çay kaslarını tamamen yavaşlatana kadar tabii."




Ahri'nin dudaklarından bir hırıltı yükseldi. Ahri'nin içi kadının kafasını bedeninden ayırma isteği ile dolup taştı. Öne atılmak istese bile kasları onu dinlemiyordu. Hareket edemiyordu. 

"Buna hiç mi hiç gerek yok, bayan. Sadece kuyruğa ihtiyacım var. Birkaç farklı iksirde kullanılabiliyor ve fazlasıyla değerli. En azından ben öyle sanıyorum. Daha önce hiç tilki kuyruklarına sahip bir vastaya görmedim. Çay bütün acılarını ve hareket kabiliyetini ortadan kaldırıyor."

Hirin, Ahri'nin kuyruklarından birini sargıladı. Ahri karşı koymaya çalışsa da kasları onu
dinlemiyordu. "Yarın sanki hiçbir şey değişmemiş gibi uyanacaksın! Tabii bir kuyruğun eksik olarak zaten dokuz kuyruğu birden kullanamıyorsundur!"

Ahri gözlerini kapatıp etrafındaki büyülere ulaşmaya çalıştı. Çevrede buna uygun birçok bölge olsa bile çay yüzünden kullanamayacak kadar zayıf düşmüştü. Bunun yerine Hirin'in zihnine odaklandı, tüm gücüyle yüklendi. Gözlerini açtığında Hirin'in gözleri menekşeden eflatuna dönmüşlerdi.

"Hirin," dedi. "Yaklaş. Beni oyuna getiren kişinin yüzüne bakmak istiyorum." diyip Hirin'in yanına gelmesine izledi. Hirin eğilip Ahri'nin gözlerinin içine bakmaya başladı. Ahri yavaşça kadının hayat özünü içine çekmeye başladı. Bununla birlikte Hirin'in anıları Ahri'de görünmeyi başladı. 

...Hirin genç bir kızdı, açtı ve korkmuş şekilde Pazar tezgahının altında saklanıyordu. Yukarıda iki adam ona bakarak tartışıyordu. Gün boyunca çalışmıştı ama hiçbir şey kazanamamıştı...

Ahri anılardan anılara atlıyor Hirin'in hayatını içine çekiyor ve bundan zevk alıyordu.



...Hirin perdelerin arkasındaki cadı doktorun falına bakıp bakır sikke aldı. Bu sikke saniyeler içinde yediği bir parça ekmeğe gitti...

...Gürültülü bir grup, handa kart oynuyordu. Kaşları kelebeği andıran bir adam altın renkli Ymelo taşını ortaya sürerken Hirin de gölgelerin arasında izliyordu...

..Ahri pazarda dolaşırken Hirin onu izliyordu. Pelerinin altında bir tilki kuyruğun gördü. Vastayayı karavana getirdi...









Ahri bir anda gözlerini açtı, yeterliydi. Hirin'den çaldığı hatıra onun enerjisini geri getirmişti. Gücünü yeniden kazandığını hissediyordu. Hirin'in gözleri fal taşı gibi açılmıştı, sersemlemişti. Yarın hiçbir şey olmamış gibi uyanacaktı, sadece yokluğunu hissetmeyeceği bir kaç hatıranın dışında. Kadının hayatını öğrenen Ahri artık sakindi. Falcının karavanından çıktı ve pelerinine sıkıca sarıldı. Hirin aralarında geçenleri hatırlamayacaktı. Ahri bu alışverişten izini sürebileceği Ymelo ismi ve kelebek kaşlı adamın zihnine kazınan suretiyle ayrılmıştı.





Hiç yorum yok