Header Ads

İNCELEME: OUTLAST

 


Korku-gerilim oyunu denince benim ilk aklıma gelen oyun Doom 3'tür. "Doom ne alaka?" diyebilirsiniz ancak bilen bilir, Doom serisinin tek "Run & Gun" mantığında olmayan oyunu üçüncü oyundur. Ne kadar düşmanlara karşılık verebiliyor olsanız da korku ve gerilimi çok iyi hissettirmektedir. 

Peki bu oyunun Outlast ile ne alakası var? Şöyle alakası var, o oyunda yaşadığım gerilim, üstüne bir de elimde silah olmadığını varsayalım. İşte o gerilimi bu oyunda yaşıyorsunuz! Çıkmasının üstünden seneler geçmesine rağmen hala eskimeyen, tekrar tekrar oynasanız dahi bildiğiniz yerlerde bile sizi küçük küçük zıplatmayı başaran bir yapımdan bahsediyoruz. Biraz inceleme, biraz da yad etme tadında yazımıza geçiş yapalım o zaman!

Outlast'a kadar hiç kimse korku-gerilim tarzında bir oyunda sadece kaç saklan olarak oynanabileceğini bilmiyordu. Evet Outlast'tan önce bazı örnekleri olmuş olsa da, patlama noktası Outlast ile oldu. 

2013 çıkışlı oyunumuz grafik açısından gerçekten doyurucu ve kaliteli bir iş sergiliyor. O kadar iyi ki, seçilen renk paleti sürekli içinizi sıkmayı son derece iyi şekilde başarıyor. Bir yandan da ortamlardaki pislikleri de kaliteli görünce "Bundan iğrenmeli miyim yoksa zevk mi almalıyım?" diye ikileme düşmüyor değilsiniz.

Oynanış açısından da gayet anlaşılır ve rahat bir oyun var karşımızda. Klasik FPS mantığında kontrollerimiz var fakat silahımız yok :) . Onun yerine gece görüşüne sahip, sürekli bataryasını değiştirdiğimiz bir kameraya sahibiz. Duvarlardan kafayı sarkıtarak bakma özelliği de gerçekten bu oyunda olması gerekiyormuş. Kısacası yapımcılar oynanış kısmında gerçekten öz ve sade olmayı başarabilmişler.

Bölüm dizaynlarıysa gerçekten basit tutulmaya çalışılsa da, atmosferi bu kadar karanlık bir oyunda onlar bile zor oluyor. Sürekli nereden geleceğini bilemediğiniz akıl hastaları, geldiklerinde bir anda nereye koştuğunuzu bilmeden koşmanız... Hatta koştuğunuz yerde kapı açılmamasıyla çıkmaza düşmeniz işten bile değil. Bu gibi etkenler işin içine girince ilk defa oynayan biri için ecel terleri döktüren aşırı zor bir deneyim oluyor. Bölüm dizaynları temel mantıkta kolay olsa da, atmosferin ve oyunun zorluğuyla ortaya mükemmel bir denge çıkıyor. (Buradan Red Barrels'a bir o7 alalım.)

Yapay zekanın mükemmel olduğunu söyleyemesem de sizi aşırı irite eden hatalar yapmıyorlar. Hatta yan yana olan dolaplara saklandığınızda, özellikle gelip yanınızdaki dolabı kontrol ederken nefesini bile tutası geliyor insanın :D . Yapay zeka dışında oyunda ki her türden karakterlerin hepsi akılda kalıcı, gelir geçer karakterler değil. Oyunu bitirdikten sonra bile neredeyse herkesi hatırlıyorsunuz. Chris Walker (Şişman abimiz), Dr. Strange (deli doktor), Wallrider (hayaletli abi) ve Peder Martin zaten Outlast denince akla gelen ilk karakterler denebilir. Bu karakter konusunda aynı övgüyü Whistleblower DLC'si de hak ediyor. Adamlar DLC dememiş, ana oyuna göre kısa bir oyun deneyimi sunsa da yeni yeni psikopatlar eklemeyi unutmamışlar. Teşekkürler Red Barrels <3 (Üç dediğimde saydırıyoruz arkadaşlar...)



Oyunun senaryosu ise uzun süre muallakta kaldı. Buna rağmen yine de oyunun esas noktasının senaryoda olmadığı çok açık. Oyunumuz tamamen atmosferi ve gerilim hissiyatıyla sizi etkileme hedefinde ancak ayıp olmasın. Senaryosunu da değerlendirelim.

Ana karakterimiz Miles Upshur, Murkoff şirketine ait terk edilmiş bir akıl hastanesinde yasa dışı deneyler yapıldığı dedikodusunu alır. Bunun üzerine olay yerini araştırmak üzere oraya gider. İçeri girdiğinde korkunç şeylerle ve sandığından daha büyük bir vahşetle karşılaşır. Geldiği yoldan dönmeye çalışırken yanlışlıkla kendini akıl hastanesinin tam göbeğinde bulur ve kaçmanın yollarını arar.

Whistleblower DLC'sinde ise Murkoff şirketinde siber güvenlik görevlisi olarak çalışan Waylon Park, yasa dışı deneylerin döndüğünü fark ederek durumu şikayet etmeye çalışır. Ancak Murkoff tarafından engellenir ve akıl hastanesindeki delilerle aynı muamelelere tabii tutulur. Kendini deli kıyafetiyle bulan Waylon park ölmeden hastaneden çıkmanın yolunu aramaktadır.


Hikayeler konusunda aşırı üst düzey olmasalar da ikisi de dikkat çekici. Anlatımı ise oyun içinde toplanan dosyalarla ve karakterlerin aldığı notlarla bir miktar ortaya çıkmakta. Ancak yine de tek oynamayla bütün hikayeye hakim olmanız çok zor bir ihtimal. Muhtemelen oyunu ve ek paketi bitirdikten sonra internetten 10 dakikalık bir araştırmayla eksik taşları yerine oturtabileceğinize eminim. 

Ne kadar korku oyunu sevmeseniz de herkesin yaşaması gerektiği bir deneyim olarak düşünüyorum. Oynayamasanız bile izleyin, ya da oynayan biriyle beraber olun, ama mutlaka deneyimleyin. Çünkü yaşayacağınız gerilim gerçekten değer!


"LITTLE PIG!"




Hiç yorum yok