Header Ads

CASSIOPEIA: SÜRÜNGENİN GÖZÜNDEN Bölüm 3



İKİ KADIN BAŞ BAŞA... 'KARA GÜL'ÜN DİKENİ ELİNE Mİ BATTI?'


Önceki bölümlerde canlandırdığımız hikayemizin üçüncü bölümündeyiz. Gizemli hizbin(kara gül) gün yüzüne çıktığı ve 4 kişilik ailenin kaderinin değiştiği bir zamanda acaba başarı kas gücüyle mi? Yoksa akılla mı gelecek?

Buyurunuz izleyelim...



Günler böyle geçerken bir gün Soreana zehirlenme yaşadı. Sonradan anlaşıldı ki bilinmeyen bir el kadının tarağına bir zehir koymuş ve sonuçta da Soreana zehirlenmişti. Bu ani durum General Du Couteau’yu şüphelendirmiş ve yine ani bir kararla evdeki tüm çalışanların işine son vermişti. Sonuçta general, suikastçıların işlerini nasıl hallettiklerini iyi bilirdi. Bu durum anne Soreana ile kızı Cassiopeia’yı birbirlerine olduğundan daha çok bağlamıştı. Devamlı birlikte kalan, yalnızca birbirleriyle vakit geçiren bu ikili, hiç ayrılmıyordu. Bir yandan hastalığı ile boğuşan Soreana diğer yandan da kızının eğitimini hasta yatağında olsa dahi aksatmıyor ona bildiği her şeyi öğretiyordu.



Bir gün Cassi, kapı eşiğinde durup saksıdaki çiçeklere her zamanki bakımlarını yaparken aniden kapı çaldı! Var gücüyle kapıyı zorlayan kişi ısrarcı bir şekilde kapı açılana kadar yumruklamaya devam etti. Kapının gürültüsüne ürken Cassi, açıp açmama konusunda tereddüt yaşadığı anda salonun kapısından baba Du Couteau göründü. Hışımla kapıya yönelen adam ani bir hareketle çalan kapıyı ardına kadar açtı. Kraliyet habercisini karşısında gördüğünde ise bir müddet şaşkınlık yaşasa da durumu anında kavradı. Uzun zamandır planlanan Ionia İşgali için düğmeye basılmış hazırlıklar içinse General, Noxus’a çağrılmıştı. Haber karşısında sevinçten adeta dili tutulan Katarina ise babasının gözünün içine bakmaya, giderken onu da yanına alması için adeta bakışlarıyla babasına baskı kurmaya çalışmıştı. Ancak ne var ki bunu yapmasına gerek yoktu, çünkü Du Couteau, onu zaten yanında götürmeyi planlamıştı.



İki kardeş birbirlerinden ilk defa ayrılacaklar ve farklı bir evrene adım atacaklardı. Bir yanda babanın gölgesinde savaş buyruğu ve güç çılgınlığı, diğer yanda ise annenin ışığında aklın ve bilimin sessiz çığlığı. Tüm hazırlıklar yapılmış, alınacak her şey alınmış, atılacak her şey ise atılmıştı. Yolculuk yaklaştıkça küçük Katarina daha çok sabırsızlanıyor, babasına bu yolculuğu nasıl hak ettiğini göstermek istercesine yeni oyuncaklarıyla (hançerler, bıçaklar, kılıçlar ve daha niceleri) oynuyordu. Her gün bu oyunlar yüzünden Du Couteau’nın evine şikayetlerle gelenlerin sayısı da bitmiyordu. Nihayet yolculuk günü geldi çattı. Cassiopeia, kız kardeşine bakıyor onunla nasıl olur da bu kadar farklı olabileceklerini bir türlü anlamıyordu. Şimdi annesinden ayrılacak ve belki de onu bir daha göremeyecekti "Ama şuna bakar mısın? Umurunda bile değil! Varsa yoksa savaş da savaş...".




Kaç yaşındaydı Kata? 12, kendisi ise 11 ama gel gör ki bu ne anne düşmanlığıdır! Bu durum Cassi’ye çok anlamsız geliyor, bitmek tükenmek bilmeyen bir baba sevgisinde kardeşini boğulur görmek ona çok anlamsız geliyordu. Tamam, o da seviyordu babasını ama hiç babayla anne bir olur muydu? Kata biraz abartıyordu. Gelgelelim diğer taraftan anne Soreana, bu yolculuk karşısında adeta sessiz sedasız bir çığlık attı. Tabii bu çığlık üzüntü ya da keder çığlığı değil, aksine bir sevinç çığlığıydı (ama tabii içinden) çünkü bu durum onu gözle görülür biçimde rahatlatmıştı.



Bütün gün gözü üzerinden ayrılmadan, rahat rahat hareket edemeden bir de üstüne zehirlenme olayından sonra kocası kadını göz hapsine almıştı ama artık sıkıntılar Soreana için bir müddet de olsa son bulmuş, kocasının gidişiyle rahat bir nefes almıştı. General Du Couteau çok zeki ve kıvrak zekaya sahip bir insandı. Farklı bir durumu, oluşumu, anı, bakışı veya sözü en ince ayrıntısına kadar ölçer, biçer ve tartardı. Soreana’dan şüphelenmek kadar doğal bir şey olamazdı çünkü Noxus’un sınırlarını aşmış gizli bir yapılanmayla kendine yeni rahipler, cemaatler ya da ne bileyim onun gibi şeyler bulmaya çalışan "Kara Gül" adında gizli ve dışarıya kapalı bir hizbin onun ailesine de bulaşabileceğini biliyordu. Ama gel gör ki kader ağlarını örmüş tüm sakınmalara, tedbirlere ve istihbaratlara rağmen ailesinin içine girivermişti. Ama General, bu durumdan habersiz hâlâ iyi bir muhafaza ile ailesini koruduğunu sanıyordu.




Hiç yorum yok