Header Ads

İNCELEME: Half-Life: Blue Shift | DLC NEDİR? NASIL YAPILIR?

 

Tarihler 2001'i gösterdiğinde Valve'ın oyunculara küçük bir sürprizi vardı. 

Günümüzde tüm zamanların en çok satan FPS oyunu olan ilk oyununun ardından bir tane de ek paket yayınlanmıştı. Bu pakete kadar oyuna değişik güncellemeler de gelmişti. Hepsinin derlenip toplanmış hali de Half-Life: Opposing Force'ta vardı. 



Keza bu paketin de incelemesini yapmıştık. Orijinal oyunumuz 1998 yılında, ilk ek paket 1999 ve son çıkan paketimiz ise 2001 yılında çıktı.


Half-Life: Blue Shift, aralarında en son çıkan ve en kısa süren paket desek yalan olmaz. 

Çünkü diğer oyunlarda asıl çatışmanın aksine daha kısıtlı bir alanda oyunu geçiriyoruz. Yönettiğimiz karakter ise bir güvenlik görevlisi, fakat böyle deyince yanlış anlaşılmasın! Öyle alelade bir güvenlik görevlisi değil. 


Namı diğer Barney Calhoun'dan söz ediyorum. Zaten kendisine de özel bir yazı yazıvermiştik meraklısı için: Kapıların Korkulu Rüyası Barney Calhoun Kimdir?



Dürüst bir şekilde oyun incelemesine gelecek olursak, oyuna gelen hiçbir değişik yenilik yok. Bazı karakterlerin kaplamaları ve grafik iyileştirmeleri dışında mekaniksel anlamda yeni bir özellik göremedim. Blue Shift'e kıyasla Opposing Force'la gelen birçok değişiklik aslında eski Half-Life'ı da değiştirmişti. Blue Shift ile gelen bir yenilik olmadığı için de çok da damga bir oyun diyemeyiz.



Senaryo kısmı ise basit, klasik bir adet "işe geç kalmış" karakterimiz var. 

Half-Life'ın başlangıcındaki tren yolculuğunda sol tarafta kapıyı yumruklayan karakterimizi oynuyoruz. Bu esnada trende giden Gordon'ı da görebiliyoruz. İki adet bilim adamıyla bir test alanına inerken Gordon'ın bulunduğu test odasında işler ters gidince, bizim kullandığımız asansörde bozulup çakılıyor. 


Tam "N'oldu oğlum? O ses ne?" falan derken bir bakmışız yaratıklar zaten karşımızda. E olağanüstü bir durum var, bilim adamlarını bulayım diyorsun ve hepsi yaralı. Ama o da ne? Kurşun izleri var! Amerika Birleşik Devletleri'nden istedikleri yardım sonucu gelen askerler kurtarmaya değil öldürmeye gelmiş! 

Bu yüzden karşılaştığımız her bilim adamı bize "Ben burada saklanıyorum. Yüzeye çıkarsan burada olduğumu söyleme!"  tarzı şeyler söylüyor. 



Zaten Half-Life'a dair yan oyun, mod, ek paket fark etmeksizin her zaman övdüğüm değişmez tek bir konu var. 
Atmosfer. 

Half-Life nasıl bir oyun ekolü belirlediyse, fanların bile yaptığı modların atmosferleri gerçekten mükemmel oluyor. 

Ne kadar ilk Half-Life oyununu da Blue Shift'i de kendiniz oynuyor olsanız da, Blue Shift oynarken ilk oyuna göre daha yetersiz olduğunuzu rahatlıkla hissedebiliyorsunuz. Bu biraz da Gordon'ın eriştiği tüm silahlara erililmediği kısıtlı bir oynanıştan kaynaklansa da, bunu bir şekilde sağlamak gerekiyor. 

Şu an bahsettiğim mesele çok basit dursa da, günümüzde milyon bütçeli oyunlarda bile güzel atmosfer bulamayabiliyorsunuz.



Diğer Half-Life oyunlarına göre sönük kalsa da, kısa sürse de, orijinal bir yapım olmasıyla yine de gönüllerde ayrı bir yeri, ayrı bir tadı var. 

10.50TL'ye 1-2 saatlik yaşayacağınız güzel bir deneyim diyebilirim. İndirimlerde daha ucuza yakalamanız da olası tabi.

Bu incelemenin uzunluğu normal incelemelerime göre kısa sürmesinin sebebi, grafik dışında oyuna pekte bir yenilik getirmemesi. Bu oyunun kötü olduğu anlamına gelmiyor. Valve her zaman karşımıza taş gibi işlerle çıktı ve çıkmaya da devam ediyor.

Ancak dediğim üzere, ek paketlerin kısa süreler içinde yayınlanmasıyla, asıl hali 1998'de çıkmış bir oyuna daha ne kadar yenilik getirebilirsiniz ki? (Demiyorum tabi ki de, Half-Life 2 sonrası psikopat Valve ilk oyuna da Source halini çıkarmıştı. Ha ne kadar iyiydi, orasını tartışma konusu da başka yazıya artık!)



Söylemekten dilimde tüy bitti, sizinse şu tavsiyelerimi okurken sabrınız bi' bitmedi.

 Oynamadıysanız oynayın, oynattırın efendiler. Grafik takıntısı olan veya denediği halde seriye ısınamamış biri değilseniz, FPS oyunlarının delisiyseniz oynayın artık. Yıl olmuş 2021 hala Half-Life bitirmemiş insanlar var... Mahrum kaldığınız için üzülüyorum sayın okurlar, yoksa tercih tabi ki sizin. Bugünlük benden bu kadar. 

Kendinize çok dikkat edin. Başka bir yazıda görüşmek üzere!

Hiç yorum yok